HÜCRE
Amerikan Büyükelçiliği’nde patlama!
Paramparça olan intihar bombacısı. Büyükelçilikteki yirmi yıllık koruma görevinden sonra, emekli olup Amerika’da yaşamayı planladığı söylenen bir kişinin beklenmeyen acı sonu.
Meslek yaşamını en pırıltılı döneminde.işsiz bırakılıveren gencecik bir gazetecinin dramı.
Daha düne dek Didem adlı bir genç meslektaşım yoktu düşüncelerimde.
Önemli bir sağlık sorununu gidermeye çalışırken evden
dışarı yeni yeni çıkmaya başlamanın sevincini yaşamaktaydım. Ankara’da
patlayan o bomba bencil sevincimi yerle
bir etti. İstanbul’daki yaşlı bedenimi değersiz kılıverdi. Oysa ne çok
çabalamıştım ayağa kalkmak, yeniden yürümeyi öğrenip nitelikli bir yaşam sürdürebilmek
için. Size abartılı gelebilir belki ama şimdi böyle bir şey yapılabilse, yoğun
bakımdaki o gencecik bedene can
verebilmek için, yok olmayı göze alabilirim.
Daha beş ay önce 28 yıllık düzenimi değiştirerek, evde olmak
zorunda kalacağım günleri sıkılmadan geçirebilmek için, gündoğumunu, günbatımını,
ağacı, denizi, doğayı izleyebileceğim bir ortam hazırlamıştım kendime. Hiç öyle
olmuyor işte! İnsan sonradan sonraya kendi bencil dünyasını kuramıyor. Doğa
yüklü ufkum, okuduğum gazetenin satırları arasından sıyrılarak Silivri’ye uzanıveriyor
Mustafa Balbay’ın hücresindeki anlık günbatımı tanımlamalarıyla özdeşleşiveriyor
duygularım. Bakışlarım, Gülşah Balbay’ın bakışlarıyla demir parmaklıkların
ardında birleşiyor. Gözlerim gardiyanların sırıtışlarıyla perdelenirken,
kulaklarım densiz sözlerin işkenceci ritmiyle zonkluyor. Yüreğim oluşturmaya
çalıştığım güzel ortama inat daraldıkça
daralarak yeni yeni hücreler oluşturuyor. Hücrelerden yansıyan Ergenokon,
Balyoz adlı düzmece davalarla işkence altındaki, hasta ve yaşlı bedenlerde devinen
bilimsel düşünceler, genç yaratıcı beyinler.üretkenliğin doruğunda bir olup,
kendi hücrelerinde direnişin destanını yazıyorlar. . Onlarla kurduğum düşsel
paylaşımın rahatlığıyla kendime dönüp, denizi, güneşi, yeşili, doğayı derleyip
gönderiyorum Silivri’ye, Hasdal’a. Artık rahat uyuyabilirim derken gece yatağımda
yine onlarla aynı hücreyi paylaşıyorum.
Uykusuzluk dört yanımda yeni yeni hücreler oluşturuyor. Dağlara, PKK ile savaşan
askerlerin arasına varıyorum. Çatışma seslerinin, kaygısı içimi yakıyor. İleri karakollardaki
bir avuç askerin tedirgin bekleyişlerindeki uyku ile uyanıklık arasındaki gelgitler,
kabusum oluyor. PKK ile savaşmış subayların tutuklu, savaşmakta olan subayların
ise şimdi ne yaptıklarını bilmedikleri bir ortamın saçmalığında bunaldıklarını
sanıyorum.
“Savaşacak ordu
komutanı bulamıyoruz.” söylemindeki iki yüzlülük, geleceğe yönelik yeni
tuzakları çağrıştırıyor. Bütün gün haberlerde beynimi kanatırcasına yinelenen “İmralı”
söylemleri, sıkılan boğazımdan çıkan hırıltılı bir sese dönüşüyor gecenin sessizliğini
delen. Kimin komutan, kimin terörist olduğu şaşkınlığı içindeki beynim, tutuklu
Genelkurmay Başkanını, Ordu Komutanlarını ve Apo’yu getiren general albay ve
subayların düşünceleriyle karışarak sarsılıyor. Yaşanılan “Neden ve ne için?” sorularının , oluşturduğu sessiz çığlık… Dinmeyen bir iç bulantısı.
Didem sağ gözünü yitirmek üzere. Hiçbir Amerikalı’nın zarar görme olasılığı bulunmayan Amerikan Büyükelçiliği ziyaretçi girişinde düzenlenen patlamayı,DHKP-C terör örgütü üstlendi. Tam da aynı davanın avukatları usulsüz olarak tutuklanmışken.. Ergenekonların, Balyozların saklanamayan yalanlarından daha kaç tane düzmece örgüt çıkacağını kestirmek güç.
Oysa gerçek hücrelerde yaşayanlar, içerdekiler, geçtiğimiz yıl, halkın, 29 Ekimde, 10 Kasımda, 13 Aralıktaki, pırıltılı uyanışıyla gelecek güzel günlere kavuşacaklarına olan inançlarından söz ediyorlar. Onların bu tavrı karamsar olmaya hakkımın olmadığını gösteriyor. Ben de yürüyemediğim için gidemediğim Silivri’deki görkemli kalabalıktan etkilenip coşmamış mıydım?. Sağlıklı olduğum günlerde Silivri’de boş basın sıralarında üç beş kişiyle oturduğum günlerden bu günlere gelmiş olmanın sevincini yaşamamış mıydım?.
Balbay’ın hücresinde gördüğü çabucak yitiveren gün batımındaki güneşi, en az içerdekiler kadar inançla yakalamak gerek.
Çünkü umut yeniden doğuşun habercisi…
1 yorum:
Öyle içten yazmışsın ki Didem bir gözüne karşılık yaşama tutundu. Umut hep var, ama beni korkutan şiddetin ve korkunun günlük hayatın bir parçası gibi benimsenmesi.Her gün ayrı bir mücadele veriyoruz ruhen ve bedenen. Kalemine sağlık
Yorum Gönder