24 Aralık 2010 Cuma

Özgür Tutsaklık

Sanırım zaman zaman hepimiz, özgür bir ortamda olsak da kendimizi tutsak hissetmişizdir. Kendi adıma en yoğun biçimde tutsaklığı, TRT’de prodüktör (yapımcı yönetmen) olarak çalışırken, önerilerimin tümünün reddedildiği 6 yıl süren emeklik öncesi dönemde yaşamıştım. Üretkenlikten uzak tutularak görev yapmam engellenmişti. Kısacası AKP iktidarının ilk altı yılında cumhuriyetçi görüşlere karşı eylemini adeta nokta atışıyla, gerçek niyetini anlamayanları ürkütmeden yapıyordu. Yapımcıların yaratıcılıkları gasp edilerek ısmarlama programlar veriliyor, karşı çıkanlara“Siz biraz dinlenin!” deniliyordu. Bu atıl bırakılma eylemini, biz TRT çalışanları “Bankamatik memurluğu” olarak tanımlıyorduk. Şimdilerde TRT artık apaçık ekranlara yansıdığı gibi tam anlamıyla, iktidar borazanı olduğundan, bu durumun aracı olmak istemeyen çalışanların neler çektiklerini tahmin etmek hiç de zor değil. Gazeteci katilini ekrana çıkaran görev bilincinden uzak bilisizler, bu konuda tek soru sormadan, marifetmiş gibi katil Ağca’yı, “papa suikastı” ile ilgili konuşturabiliyor. Sürgünlerin, tehditlerin, emekliliğe zorlamanın gırla gittiği kurumda, İstanbul Radyosu önündeki gerçekleştirilen eylemdeki, haklı çığlıklar, önceki dönemlerde olduğu gibi, “Bir şey olmaz”cıların, “Ben işimi yürütüyorum ya gerisini boş ver!”.diyenlerin Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ cıların” uzak durması yüzünden zayıf bir katılımla gerçekleşiyor. Geç kalınmış tepkiler,manevi baskılarla emekliliğe zorlanmış kişilerin yüreğinde yumruklaşıyor…

Yalnız TRT’de mi? Ülkemizde her alanda yaşanan baskıcı oldu bittilere etkin tepki gösterememek, soluk alamama duygusunun gittikçe artan yoğunlukta duyumsanmasına neden oluyor. Çünkü bütün kaleler öylesine zapt edilmiş ki tutukluluğun cezalandırma yöntemine dönüştüğü ülkemizde, yaratılan korku imparatorluğu, fütursuz (çekinmez)saldırılarını polis gücüyle önce işçilere, sonra öğrencilere yönelik şiddete dönüştürüyor. Bir yandan da sürdürdüğü sinsi tuzaklarla eğitime gönül verenleri hedefliyor. Ülkenin en köklü en saygın sivil toplum örgütü olan ÇYDD, varlığı kanıtlanmamış, devletin MİT gibi pek çok kuruluşlarınca. “Ergenekon adlı bir terör örgütüne rastlanmadığını” belirten raporlarına, bu belgelerin, mahkeme tutanaklarına geçmiş olmasına karşın bir yalan örgüte üyelikle suçlanıyor.Pek çok üyesi hakkında takipsizlik kararı alınmış ÇYDD yönetim kadroları ve üyeleri yürekleri kızların eğitilmesi için çırpınırken, yitirdikleri Genel Başkanlarına yapılanları içlerine sindiremezken, yeni tuzaklarla karşı kaşıya kalıyorlar Bir sevgili öğretmenin, yitirdiği yüce öğretmeniyle paylaştığı“lepra emekçiliği” Saylan’dan Yüksel’e, ülkemiz gençlerine güzel bir gelecek sağlamak için çoğalırken, gelişmeden, aydınlanmadan tedirgin olanlar, cehaletten beslenenler, bilindik yöntemlerine başvuruyorlar.

Sevgili Ayşe Yüksel’in Van Üniversitesinde bükemedikleri bileğini şimdi kırmaya hazırlanıyorlar. Oysa Çağdaş Yaşam, ilkeleriyle, yöntemleriyle “Cumhuriyet Kızlarının” beşiğidir. Tam bir eğitim imecesi sürdürmektedir. Devletin yapmadığını yapmaya çalışmakta, doğu ve güneydoğuda okullar, derslikler, kız yurtları yapmakta, eğitim öğretim olanakları sağlamakta, kitap, kırtasiye, araç gereç yardımlarında bulunmakta burslar vermektedir YIBO’lara yaptığı eğitim katkıları önemli etkinliklerdir. TRT’deki yapımcılığım döneminde hazırladığım eğitim belgeselleri bunların örnekleriyle doludur. Her kim ki ÇYDD’yi burada belirtemeyeceğim sapkınlıktaki suçlamalarla yalan tezgahının çalıştırıldığı tutsaklığa sürüklemek isterse gaflet ve hıyanetle suçlanmayı hak edecektir

ÇYDD’, 1989 yılında, kızların kendileri gibi eğitilebilmesi için cumhuriyetimizin değerlerine uygun bir eğitimi amaçlayarak için kollarını sıvamış saygın bilim kadınlarının önderliğinde kurulmuştur. TRT İstanbul Radyosunda görevli iken, kuruluşunu tüm ülkeye duyurmaktan onur duyduğum Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, hiçbir iftiranın, hiçbir yalanın lekeleyemeyeceği güçtedir. Tek amacı eğitimin tek tek de olsa, daha çok gence deniz yıldızları gibi ulaşmasını sağlamaktır. “Deniz Yıldızı” projesiyle adlandırılan bu girişimi, Yapay, saygısız, benzetme, yakıştırma ve karalamalarla kirletmeye çalışmak, içine orduyu da katarak pusu kurmak, kötü niyetli, etik dışı sapkınlıklara bel bağlamış kişilerin teknolojiden yararlanarak kurguladıkları iftirayı komik ve iğrenç kılar…

Yıllar önce Köy Enstitülerini, köylü gençlerin aydınlanmasından, Köyün köyde eğitimiyle ağalık düzenini yok edebilecek köylüden korkulduğu, , toprak reformunun gerçekleşmesinden ürktükleri için kapatanlar, benzer belden aşağı yalanlar üretmişlerdi. Bu nedenle onlarca öğretmen, Başaran öğretmenin deyişi ile “Acıya sürgün” edilmişti Şimdi İse Sevgili Balbay’ın tanımıyla“Silivri Toplama Kampı’na Zulümhaneye” tutsak ediliyor ya da edilmek isteniyorlar. Gözden kaçırılmaması gereken önemli öge, çağdaş eğitime emek verenlerin Haberal’a, Bedrettin Dalan’a, Gülseven Yaşer’e, Ayşe Yüksel'e, Filiz Meriçli’ye, rektörlere, gazetecilere, askerlere, öğrencilere yönelik tuzağın yeri hep aynı toplama kampı olduğudur. Çözüm, kararlı demokratik, katılımcı birlikteliklerle, umutla tuzaklara, kirliliğe karşı çoğalarak güçlenmektir.



. Feride ESEN BİLGİN

Hiç yorum yok: