23 Nisan 2010 Cuma

SİLİVRİDE DURUŞMA İZLEMEK

SİLİVRİDE DURUŞMA İZLEMEK*

Hiç Silivri’ye, duruşma izlemeye gittiniz mi? Ben birkaç kez gittim.. Özellikle de gazeteci arkadaşlarımın savunmalarını izlemeye özen gösterdim.
Hüküm doğal ki yargının. İzlediğim her bir savunmada bana göre, yargıçların ‘doğruya ulaşmada’ savunmadan beklediği inandırıcılık ilkesi içtenlikle veriliyordu. Özellikle de Mustafa Balbay’ın savunmasının ilerde gazetecilik öğrencilerine “ders” olacak nitelikteki ağırlığı, özgünlüğü, tüm duruşma salonunu etkileyen güzel Türkçesiyle sergilediği bilimsel düşünce çizgisi her türlü övgüye değer nitelikteydi. Bu duruşmada bulunduğum için kendimi şanslı hissediyorum.
Duruşmaları izlemenin mesleki deneyim açısından olduğu kadar, duyarlı bir vatandaş olarak da önemli olduğuna inanıyorum. Ayrıca, biten her duruşmanın tarihe not düştüğünü sanıyor, orada olmanın ‘tarihe tanıklık etmekle’ eşdeğer olduğunu görüyorum.
Gazeteci her şeyden önce yaşadığı topluma karşı sorumludur. Bir meslektaşınızı seversiniz ya da sevmezsiniz ama onun koşullarını görmeden, savunmasını dinlemeden ‘acıma duygunuzu’ ortaya koyarsanız, acınmaya hiç de gereksinme duymayan o kişiler değil, siz ‘acınası duruma’ düşersiniz.
Montaıgne “Düşüncelerimizin en iyi aynası hayatlarımızın akışıdır.” der:
Fikri sorulan kişi görüşünü ortaya koyarken, saygıyla andığım Uğur Mumcu’nun deyişi ile “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” sıradanlığına düşer,.kendisini gazeteci değil de yargıç yerine koyarak kesin hükümde bulunursa, suçladığı kişileri bir an için kendi yerine koymadan, bilimsel deyişle ‘empati’ kurmadan suçlarsa ‘birilerinin oyuncağı olduğu’ nitelemesiyle karşı karşıya kalır. Taktığı sahte demokrasi maskesiyle “Ben hakiki demokratım” diyerek alay konusu olur. Bu durum ayrışmayı beraberinde getirirken demokrasi kavramı da örselenir.
Siz siyasal koşulların değişkenliğini düşünmez, bunalımlı bir dönemden geçildiğini görmezseniz, şu anda egemen güç olarak görünen düzenin oyuncağı olmaktan arınamazsınız. İnsan haklarının, demokrasinin ‘sömürülmeye direnmekten ve haksızlığa demokratik yöntemlerle karşı koymaktan’ geçtiğinin bilinmesi gerekir. Çünkü yetkin bilinç, şiddet üretmeyen, şiddete her durumda sonuna dek karşı çıkan bilinçtir.
Bunları düşünmeden meslektaşlarını karalayan, “Ben bu konuda tarafım” diyebilen bir kişi, suçladığı gazetecilerin duruşmalarına gitmeden, savunmalarını okumadan, bilinçsizce, bilgisizce, sorumsuzca sarf ettiği sözlerle, en az onlar kadar kendi sosyal konumunu da önyargılarına kurban ettiğini görmelidir.
Montaıgne’e göre “Bütün toptancı yargılar çürük ve tehlikelidir.”
Kamu vicdanı ’duyuncu’ açısından, uzun süren tutukluluk hali, suçlanan kişiler kadar aileleri de kaygı dolu bekleyişe itmektedir. Silivri’de savunmasını izlediğim tutuklulardan her biri yargılanmaktan kaçmadığını, yargılanmak istediklerini söylüyor. Tutukluluğun cezalandırma yöntemine dönüşmesinden yakınıyorlar. Özgürlüklerinin engellenmesinin; meslekten, aileden, sosyal çevreden kopuşla beliren psikolojik gerilimin, üzerlerinde devlet eliyle uygulanmakta olan “şiddet” algısı yaratacağı kaygısını duyuyorlar: Çünkü yasalar, kaçma şüphesi olmayan kişilerin tutuksuz yargılanma hakkı olduğunu öngörüyor.
Tolstoy “Doğru, kendini şiddete dayanmadan ortaya koymalıdır.” der.
Şiddet ise sevgiyi öldürür. Saygıyla andığımız Can Yücel, “Bir Numaralı Halk Düşmanı” adlı şiirinin sonunda şöyle seslenir:
(…)
Biliyorum suçluyum razıyım cezama
Çalmadım öldürmedim ama
Daha kötüsünü yaptım
Na’aptım biliyor musunuz Reis Bey
Tuttum insanları sevdim
Silivri’de ,savunmalarda ‘şiddet’ yerine vatan sevginin sergilendiğini görüyordum; ‘vicdan’ = ’duyunç’ kavramı, ise salonun duvarlarından yansıyıp yüreklerde otağ kuruyordu. Direnen yüreklerden akla varan düşüncede ise Spinoza sesleniyordu:
“Devlet‘in en son amacı. İnsanlara hükmetmek, onları korkutarak, baskı altında tutmak veya onları başkalarının arzularına tabi kılmak değildir. Tam tersine onun hedefi, vatandaşlarının güvenlik içinde fikir ve beden yeteneklerini geliştirmesini, akıl ve idrakinden serbestçe faydalanmasını sağlamak olmalıdır. Çünkü devletin gerçek amacı özgürlüktür. „
Feride ESEN BİLGİN

*22 Nisan 2010 perşembe günlü Cumhuriyet Gazetesinde yayınlandı.

Hiç yorum yok: