9 Mayıs 2010 Pazar

Oyunlardan Oyuncaklara Bir Bakış

Oyunlardan Oyuncaklara Bir Bakış*

Bir 23 Nisan daha geçip gitti. İnsan yaşlandıkça, yıllar, aylar, günler hızla geçiyormuş gibi geliyor. Bu hızlı geçişin uyandırdığı korkuyu yenmek için olsa gerek, şimdilerde yaşlanmak yerine ‘yaş almak’ sözcüğü kullanılmaya başlandı. Zaman değişimleri de birlikte getiriyor. Değişimin güzelden yana oluşu yaşama sevinci yaratıyor; o zaman yaşlanmakta olan kişinin yüzünde anlamlı deneyimlerle geçen bir ömrün izlerini görebiliyoruz. Hiç unutmuyorum; bir izlencede yaşlı bir sanatçı estetik ameliyatlar konusunda “Ben yıllar yılar boyu yaptığım, yüzüme anlam katan o çizgilerime kıyabilir miyim, ameliyatla yok eder miyim hiç?” demişti. Emekle yoğrulan yaşlı yüzler nasıl anlamlıysa, yaşama sorumluluk boyutunda ilk adımını atan çocuk yüzleri de o denli anlamlı.
Geçtiğimiz 23 Nisan’daki, çocuk yüzlerinde geleceğe olan umudun pırıltılı tazeliği yansıyordu. Ankara’daki törenlerin açılışında görevli biri kız biri erkek sunucu, ‘resmi geçit’ başladığında, görevlerini başarıyla yapmanın sevinci ile yüzleri ışıl ışıl, yerlerine dönüyorlardı.. 23 Nisanların alışılmış bir günlük bürokratik yer değiştirme gösterisinde görev alan çocuk yüzlerinde ise arkadaşları arasından seçilmiş olmanın özgüveni yansıyordu. Heyecan ile özgüven arasındaki gelgitler onlarda, bir an önce söze başlama isteği doğuruyordu. Sergilenen, çocuklara özel ‘oyun tadındaki gösteride’ gerçek Başbakan’dan görevi bir gün için devralan 23 Nisan Başbakan’ı güzel kızın heyecan dolu sabırsızlığı, ses tonundaki tınıyla pekişiyordu. “Konuşmama başlayabilir miyim?” sorusuna Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı’nın verdiği yanıt, biz gazeteciler için gözden kaçmaması gereken önemli bir ‘haber’ değeri taşıyordu:
Oyundan gerçeğe izlenen gösteride “Yetki artık senin. İster asar, ister kesersin.” diyebilen bir Başbakan ‘çoğunluğun diktatörü’ sanısını, kameralar önünde tüm Ulus’a sergilerken, küçük kıza da son derece yanlış bir öğüt verdiğinin ayırdına varamadı. “Üzülerek söylüyorum ki Sayın Başbakanıma katılmıyorum.” diyerek Atatürk Cumhuriyetinin önemini vurgulayan küçük kıza ve tüm Ulus’a karşı ‘Başkanlık Sistemini’ savunurken sergilediği ‘Tek adam’ olma hevesinin yanlışlığını kavrayamadı. Bu nedenle oynadığı ‘anayasa değişikliği’ oyununda aslında sistemle yapılan sakıncalı dansı görmezden geldi.
Meclisteki Anayasa’ adlı oyunun ‘uyku arası anayasa oylaması” sahnesindeki baş rol oyuncusu, koltuklar arasında yıldız oyuncu tavrı ile dolaşmaktan olacak uyuyan milletvekillerinin gülmece ustalarına taş çıkartacak teatral görüntüsünü algılayamadı. .Milletvekilleri ise ekranlara yansıyan trajikomik görüntülerini.emir komuta zinciri içindeki sürekli uyku halleri nedeniyle görmediler. Kısacası, Meclis sahnesinde uyuyanlara inat, uyanık olanlara “Demokrasi bu mu?” dedirten sorunun, dramatik etkisini kimlerin kavradığı bilinemedi..
Aslında büyük bir aceleyle sahneye konulan ‘Anayasa’ adlı oyunda “Muhalefet ne derse desin ben devletim, - devlet benim; yargı ben olmalıyım; mecliste ben çoğunluğum, öyleyse millet de benim. anlamındaki tavrı gerçek Başbakan’ın. 23 Nisan Başbakan’ı küçük kıza söylediği “Yetki artık senin. ister asar, ister kesersin.” sözleriyle örtüşüyordu Bu,sözlere ters düşen ise “barış” biblosuydu. “Merkel’in kendisine armağan ettiği ‘barış güvercini’ biblosunu şiddet içeren sözlerle küçük kıza vermesi büyük çelişki..” diyecektim ki; Türkiye’ye, bilinen tavrı ile çelişen Merkel’in armağanı barış biblosu, bana ‘Truva atı’nı çağrıştırdı:
Oyun ve oyuncaklar dünyasında yeniden canlanan ‘Truva’ atından ‘Barış’ biblosuna, Merkel’den Sultan’a derken, boğazımda bir yumruk düğümlendi. Soluk almaya çalışırken Mehmet Başaran öğretmenin, Koca Bir Troya Dünya şiiri boğazımdaki düğümü belleğimde çözüverdi:
Kazılırken böğründe toplu gömütler
Senin ellerin mi bunlar Avrupa
Çırpınırken her çalıda bir yürek
Senin gözlerin mi bunlar
Nasıl bakacaksın yüzüne tarihin
Ah dünya koca bir Troya
Yaşamı savunan Hektor’u sürüklüyor
Her yerde kanlı araba
Sonra birden, beynimde oynayan tragedya 23 Nisan Başbakanı küçük kızın gülen gözlerine bırakıverdi yerini:
“Ulu önder Atatürk, en iyi yönetim şeklini cumhuriyet olarak öngörmüştür.” Belleğimde canlanan Cumhuriyet kızıydı, gördüğüm ise umut ışığı…
Gençliğin sesi yaşlılık kaygısını yenmişti. Olumsuzluğu da giderecekti, giderebilirdi…
Feride ESEN BİLGİN

*06/Mayıs/2010 tarihli Cumhuriyet Gazetesi sayf:17'de yayınlandı.